Guncel Saglik

Ana Sayfa Guncel Saglik Iletisim Tavsiye Edilen Web Adresleri CV (Circulum Vitale) Fotograflar Photoalbum Diploma/Sertifikalar Basari/ Katilim Belgeleri Gazetelerden PRC El Anatomisi PRC El Cerrahisi PRC Cilt Lezyonlari PRC Estetik PRC 1 PRC 2 PRC 3 My Files Guest Book

KIRIM KONGO KANAMALI ATESI

CRIMEAN CONGO HAEMORRHAGIC FEVER (CCHF)

      Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, KKKA, Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan virüslerin meydana getirdiği, şiddetli seyir gösteren, öldürücü, keneler aracılığı ile hayvanlardan insanlara bulaşan zoonoz bir hastalıktır. Virüs keneler tarafından kendi biyolojik gelişimi içerisinde yumurta ve larva evrelerinde yada hastalık etkenini taşıyan konakçılarından (evcil ve yabani hayvanlar) kan emmeleri esnasında da virüsü alabilir ve bir sonraki evresinde kan emdiği konakçıya bulaştırabilir. Aynı zamanda virüsü yumurtaları kanalıyla bir sonraki nesle aktarabilmektedirler
     Virüs kenelerin konakladığı hayvanlara bulaşmasına karşılık bu hayvanlarda hastalık belirtisine neden olmamaktadır. Konakçı hayvanlarda bazen hafif ateş görülmesi dışında, konakçılar genelde hastalığı gizli olarak geçirmekte ve hastalık belirtisi görülmemektedir. Buna karşılık hastalığın yayılmasında aracı rol oynamaktadırlar.
     Hastalık hayvanlarda, insanlara nazaran daha yaygın olarak görülmektedir. Ancak hastalık hayvanlarda, subklinik (asemptomatik) olarak seyretmekte insanlarda da klinik ve subklinik olarak, sporadik vakalar veya salgınlar şeklinde görülebilmektedir.
     Hastalık ilk defa 1944 yılında Kırım'da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 1956 yılında Kongo'da görülen hastalığın, 1969 yılında Kırım Kanamalı Ateşi ile aynı olduğunun farkına varılmış ve hastalık bu tarihten itibaren bu günkü bilinen ismiyle Kırım Kongo Kanamalı Ateşi olarak anılmaya başlamıştır. Hastalık Türkiye'de ilk kez 2002 yılında Tokat ilinde görülmüş olup izleyen yıllarda sporadik vakalar şeklinde görülmeye devam etmektedir.

     Epidemiyoloji ve Bulaşma: Hastalık, Afrika, Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa'da endemik olarak seyreder. KKKA'nın son yıllarda Kosova, Arnavutluk, İran, Pakistan ve Güney Afrika'da sporadik ve epidemiler şeklinde görüldüğü bildirilmektedir.
     Birçok evcil ve yabani hayvan virüsle enfekte olmakta ve bu hayvanlarda hastalık hafif seyretmektedir. Birçok kuş türü virüse karşı dirençli olmasına rağmen virüsün yayılmasında önemli rol oynar. Hayvanlarda hastalık enfekte kenelerin ısırması ile başlamaktadır.
     KKKA'nın bulaşmasında, Hyalomma soyuna ait keneler daha büyük rol oynar ancak 30 yakın kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği rapor edilmektedir. Virus kenelerde trassovarial ve transsstadial olarak varlığını idame ettirir. Keneler arasında veneral bulaşmanın olduğu da bildirilmektedir. Henüz ergin olmamış Hyalomma soyuna ait keneler (nimpf), küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder, erginliğe erişen keneler, insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri da bulaştırırlar.
     Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar, keneleri enfekte eden en önemli konak grubunu oluşturmaktadır. Keneler, biyolojik evrimlerinin değişik safhalarında bu canlılardan kan emmektedir. Virüs, vektör kenelerin tüm formlarından izole edilmiştir. Ayrıca vektör kenelerin larval ve nimfal fazı, Avrupa ve Güney Afrika arasında göç eden göçmen kuşlar üzerinde gösterilmiştir. Bu kuşların virüsün iki kıta arasında taşınmasında rol oynadığı da düşünülmektedir.
     Hyalomma soyuna ait keneler Türkiye'nin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafik alana yerleşmişlerdir ve Türkiye, kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle birlikte kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

     KKKA'da Risk Grubu
     - Tarım çalışanları
     - Hayvancılık yapanlar
     - Çiftlik çalışanları
     - Çobanlar
     - Mezbaha çalışanları
     - Kasaplar
     - Veteriner Hekimler
     - Endemik bölgelerde görev yapan sağlık personeli
     - Hasta hayvan ile teması olanlar
     - Askerler
     - Kamp yapanlar
     - Deri fabrikası çalışanları
     RİSK ALTINDADIR

     İnkübasyon süresi: Kene tarafından ısırılma ve virusun alınması arsında geçen süre genellikle 1-3 gündür ancak bu süre 9 güne kadar uzayabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün olup 13 güne kadar uzayabilmektedir.
     Virüsün İnsanlara Geçişi;
     A- İnfekte kenelerin ısırması
     B- Viremik hayvanların kesilmesi sırasında hayvana ait kan ve dokularla temas
     C- İnfekte hastalardan (nozokomiyal)
     1-Sekresyonlarla direk temas
     2-İnfekte doku ve kan teması
     3-Laboratuvardan, olmaktadır
     KKHA mevsimsel özellik gösterir, vektör kenelerin hareketleri sıcak mevsimde artar. Türkiye'de Mayıs-Ekim arasında görülmektedir.

     KKKA'da Tanı
     Tanı için biyogüvenlik açısından tam güvenli laboratuarlara ihtiyaç duyulmaktadır. Tanıda virüsün yada virüs RNA'sının kan ve doku örneklerinden izolasyonu, virüs antijeninin ve virüse karşı oluşmuş antikorların serolojik olarak tespiti esastır. Bu antikorlar en hızlı olarak ELISA ile saptanabilmektedir. Son zamanlarda, PCR gibi moleküler tanı yöntemleri de başarıyla uygulanmaktadır.

     KKKA'da Korunma ve Kontrol;
     Bu hastalıktan korunmak amacıyla, hali hazırda insanlar ve hayvanlar için geliştirilmiş bir aşı yoktur. Bu nedenle hastalıkta korunma tedbirleri büyük önem arz eder.
     Özellikle hastalığın epidemik olarak görüldüğü yerlerde genel kene mücadelesinin etkin bir şekilde yapılması esastır. Kene mücadelesi çok önemli olmakla birlikte oldukça da zordur. Mera ve mesken keneleri nesillerini devam ettirebilmek için konakçılarından kan emmek zorundadırlar, genel olarak da konakçı spesifitesi göstermezler. Bu nedenle öncelikle kenelerin aktif olduğu dönemlerde (Nisan-Ekim) konakçıların uzak tutulması sağlanmalıdır. Bu yerlerin piknik amaçlı olarak kullanılmasının yasaklanması da bir tedbir olarak düşünülmelidir.
     Gerek insanları gerekse hayvanları kene enfestasyonlarından korumak için, repellent olarak bilinen ve sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan, böcek kovucular kullanılabilir.
     İnsan ve hayvanların kenelerin olduğu yerlerde bulunması durumunda, vücut belirli aralıklarla kene yönünden muayene edilmeli; vücuda yapışmamış olanlar dikkatlice toplanıp öldürülmeli, yapışan keneler ise kesinlikle ezilmeden ve kenenin ağız kısmı koparılmadan (bir pensle sağa sola oynatılarak çivi çıkarır gibi) alınmalıdır.
     Hayvan sahipleri, hayvanlarını, hayvan barınaklarını kenelere karşı uygun akarisidlerle ilaçlamalı, hayvan barınaklarını kenelerin yaşamasına (ahırdaki çatlak ve yarıkların tamir edilmesi ve sık sık kireçle badana yapılması). imkan vermeyecek şekilde düzenlemelidir. Modern ahır projeleri ile hayvancılık yeniden yapılandırılmalı
     Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar başta olmak üzere, halkın hastalık hakkında bilgilenmesi ve bilinçlendirilmesi için eğitim ve yayım çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
     Hastalıktan korunmak ve hastalığı kontrol altına alabilmek için Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında koordineli çalışmalar yapılmalıdır.30.06.2006

İstanbul Tabip Odası ve Veteriner Hekimler Odası'nın
BASIN AÇIKLAMASI ve ÖNERİLER


     Ülkemizde ilk defa 2002 yılında Tokat bölgesinde tespit edilen Kırım Kongo Kanamalı ateşi Ülkemizin önemli bir coğrafyasına yayılmış durumdadır. Son bahara kadar hastalık görülmeye devam edecektir. Hastalık alanının her geçen yıl artacağı beklenilmektedir. Son 4 yılda 36 yurttaşımızın ölümüne neden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının ülkemizdeki mevcut durumu, koruyucu sağlık tedbirlerini ihmal eden anlayışın bir sonucudur.
     İnsan sağlığının korunmasında büyük önemi olan sağlıklı ve yüksek verimli hayvan yetiştirmek, bu hayvanların sağlıklarını korumak her geçen gün veteriner hekimliği mesleğinin önemini artırmaktadır. Avrupa Birliği (AB) mevzuatının dörtte birinden fazlasını veteriner hizmetleri ile ilgili konular oluştururken, ülkemizde veteriner hekimliği ile ilgili hizmetler, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı gibi kuruluşlara dağıtılmıştır.
     Dünyada ve AB ülkelerinde kendi sosyo-ekonomik yapılarına göre farklı örgütlenme biçimleri vardır. Ancak, genel yapı, hizmetlerin tek çatı altında yürütülmesini amaçlayacak biçimdedir. Türkiye'de veteriner hekimliği mesleğinin icrasına imkan verecek, AB ülkeleri benzeri bir örgütlenmenin olmaması, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu darboğazdan çıkamamasında v e zoonoz diye isimlendirilen hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıkların yayılmasında önemli bir etken olmaktadır.
     Sektörlere veya ekonomiye rasyonel bir yapı kazandırmanın, sosyo-ekonomik bünyeye yeni bir dinamizm sağlamanın bir aracı olan "reorganizasyon", bugün Tarım ve Köyişleri Bakanlığında mesleki çıkarların egemen olmasına yönelik bir amaç haline dönüştürülmüş ve kamuda veteriner hekimlik hizmetlerinin verilmesinin önü kesilmiştir.
     Halen sürdürülen mevcut yapılanma ile yatay ve dikey iletişimde idari kopukluklar yaşanmakta, bu da iletişimin doğrudan yapılmasını engelleyerek, hizmetlerin gecikmesine ve talimatların yanlış yorumlanmasına, veteriner hekimliği hizmetlerinde olumsuzluklara yol açmaktadır. Fonksiyonel hizmet bütünlüğü aksamış "Veteriner otorite" olmanın gereği olan görev, yetki ve sorumluluklar bürokratik çarklar arasında erozyona uğramıştır.
     Tarım ve Köyişleri Bakanlığında 1985 yılında gerçekleştirilen yeniden yapılanma ile uluslararası antlaşmalara göre var olması gereken kamu veteriner hizmetleri etkinsizleştirilmiş, hizmette aksamalar olmuştur. Yasalarda var olan 'Hükümet Veteriner Hekimi' kavramı ortadan kaldırılmıştır. Bugün için Tarım ve Köyişleri Bakanlığının taşra teşkilatlarında veteriner hekim sayısı yetersiz, hatta bazı ilçe teşkilatlarında veteriner hekim yoktur.
     Reorganizasyon sonucunda yukarıda sayılmaya çalışılan birçok olumsuzluğun yanında, İller İdaresi Kanunu çerçevesinde il ve ilçe idare kurullarında eskiden Hükümet Veteriner Hekimi tabii üye iken, 1985 reorganizasyonu sonucu İI ve İlçe Müdürleri tabii üye durumuna getirilerek, veteriner hekimlerin bu kurullara katılmaları engellenmiştir. Ancak, hayvan sağlığı ve halk sağlığı konularında yetkili veteriner hekimler bu kurulda tabii üyelik yapmaları durumunda, sağlık sorunlarının çözümleri sağlanabilecektir.
     Diğer taraftan, hayvancılığa yönelik kamu hizmetleri ve bu hizmetlerin yürütülmesine ilişkin yetkiler, çeşitli Bakanlık ve kuruluşlara dağıtılmıştır. Bu dağınıklık söz konusu hizmetlerin etkin bir biçimde yürütülmesini ve önleyici tedbirlerin zamanında alınmasını güçleştirmekte ve hatta imkânsız kılmaktadır.
     Sağlık Bakanlığı, veteriner halk sağlığı alanında, insan sağlığı için risk oluşturan ve DSÖ tarafından 240 kadar olduğu belirtilen Zoonotik hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan sorunların boyutlarını ve yaygınlığını saptayacak bir yapı oluşturamamıştır. 1946 yılından beri "Veteriner Halk Sağlığı" terimi DSÖ raporlarında kullanılmakta ve örgütlenme modelleri önermektedir. Ülkemizde, Sağlık Bakanlığının bu gelişmeyi takip etmemesi nedeniyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, yerel yönetimler ve diğer birtakım kurum veya kuruluşlarla eşgüdüm sağlanamamakta ve dolayısıyla bu alandaki hizmeti verememektedir. Her kurum bağımsız olarak sorunlarını çözmeye çalıştığı için de, sorunlar biteceği yerde artmaktadır.
     Dünya Sağlık Örgütünün tanımlama ve önerilerine karşın, Sağlık Bakanlığı bünyesinde koruyucu halk sağlığına yönelik Veteriner Halk Sağlığı birimi yoktur. Sağlık Bakanlığı, veteriner halk sağlığına yönelik görevleri Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, başka görevleri de üslenen yalnızca bir şube müdürlüğü içinde vermeye çalışmaktadır. İnsan sağlığı için risk oluşturan, hayvan hastalıklarının ve ülkede buna bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarının boyutlarını ve yaygınlığını saptamak, zoonotik hastalıklardan toplumu korumak için gerekli önlemleri almak, halk sağlığı açısından önem taşıyan hayvan sağlığı ile ilgili hastalıkları kontrol etmek amacıyla, bir Veteriner Halk Sağlığı Dairesi Başkanlığı kurulmalıdır. AB'e üye ülkelerinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde bu tip örgütlenmeler yaygın bir şekilde görülmektedir.
     Veteriner hekimler, insan üzerinde doğrudan uygulama yapmamakla beraber, sağlıklı bir çevre oluşturulması ve birçok hastalığı kaynağında önlemesi açısından insan sağlığına hizmet etmektedir. Sağlık Bakanlığında zoonotik hastalıklardan korunmak veya bu hastalıkların önlenmesi için yapılacak epidemiyolojik programlarda veteriner hekimlere yer verilmemektedir. Sağlık sistemi zincirinin önemli bir halkası olan veteriner hekimler, AB mevzuatının tam tersine son zamanlarda çıkarılan bazı tüzük ve yönetmeliklerle tamamen dışlanmıştır.
     Mevcut sağlık sisteminin, parasal kaynak yetersizliği yanında yönetim problemleri, mevzuat yetersizliği, enformasyon sisteminin olmayışı, bilimsel destek ve bilimsel araştırma kuruluşlarının olmayışı, teknolojik eksiklik, sağlık yapılarının yetersizliği, yeterli insan gücü ve planlaması olmayışı gibi çok önemli sorunları vardır.
     Öneriler
     - Hastalıktan korunmada çiftlik hayvanlarının düzenli ilaçlanması ve bilgilendirme en önemli yoldur. Bunun yapılabilmesi öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı merkez ve taşra birimlerinin veteriner hizmetlerinin sağlıklı yürütülmesine imkan vermeyen yapısının düzeltilmesine, yeteri kadar veteriner hekim istihdamı ile hastalıklarla mücadelenin programlı şekilde yürütülmesine bağlıdır
     - Tarım ve Köyişleri Bakanlığında halen mevcut fonksiyonel örgütlenme yerine, sektörel bir örgütlenmeye gidilmeli, hayvan hastalıkları ile savaş, hayvansal ürünlerin kontrolü ve pazarlanması konularında yetki ve sorumlulukları ile donatılmış olan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü Uluslararası Cenevre Antlaşması da dikkate alınarak yeniden kurulmalı, buna paralel olarak taşra teşkilatı da oluşturulmalıdır. Öncelikle hayvanlar genel bir sağlık taramasından geçirilmelidir.
     - Kırsal alanda yaşayan halkımıza Beşeri ve Veteriner Hekim, hemşireler ve diğer yardımcı sağlık mensupları ile aynı anda birlikte Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin kesintisiz sağlanması, bunun için Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Veteriner Halk Sağlığı Dairesinin kurulması gerekmektedir.
     - 6343 sayılı Veteriner Hekim Odaları'nın Yasası yeniden gözden geçirilerek, günümüz şartlarına uygun ve daha demokratik hale getirilmeli ve etkin bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır.
     - Kamu ve özel sektörde veteriner hekimliği hizmetlerinde görevlerin tanımı günümüzün şartlarına göre düzenlenmelidir.
     - Hayvan sağlığını korumada; Tarım Bakanlığınca hayvan sağlığı ile ilgili mevzuatlara, kontrol ve destek hizmetlerine; uygulama alanlarında ise, özel veteriner hekimliği geliştirmeye ağırlık verilmelidir.
     - Çevre Bakanlığının veteriner hizmetleri planlanarak gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve kadrolar açılmalıdır.
     - Yerel yönetimlerde veteriner hekimler mutlaka istihdam edilmeli, Büyükşehir belediyelerinde Veteriner Daire Başkanlıkları kurulmalıdır.
     - Orman Bakanlığı bünyesinde, av ve yaban hayatı hizmetlerinde günün gelişen şartları doğrultusunda veteriner hekimler görevlendirilmelidir.
     - Ulusal veteriner hizmetleri gelişmiş ülkelerde olduğu gibi tek çatı altında toplanmalıdır.
     - İlköğretim okullarında insan hayvan ilişkisini ve zoonozlardan korunma yollarını anlatan dersler konularak eğitime küçük yaşta başlanmalıdır.30.06.2006

     İstanbul Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu
     İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu

SERVIKS KANSERI ve HPV ASILAMASI

Rahim Aðzý Kanseri Nedir?

Vücudun bir bölgesindeki hücreler anormal þekilde çoðalmaya baþladýðýnda kanser geliþebilir. Rahim aðzý kanseri servikste (rahim aðzý) anormal hücre çoðalmasýdýr. Serviks uterusun (rahim) vajinaya açýlan alt bölümüdür. Rahim aðzý kanseri yaþamý tehdit edebilen ciddi bir hastalýktýr. Bir kadýn Human Papillomavirüs’ün (HPV) belirli tipleriyle infekte olduðunda ve infeksiyondan kurtulamadýðýnda serviksin duvarýnda anormal hücreler geliþebilir. Erken saptanýp tedavi edilmezse bu anormal hücreler rahim aðzý kanseri öncüllerine ve kansere dönüþebilir. Çoðunlukla bu uzun yýllar alýr; ancak nadir durumlarda bir yýl içinde de geliþebilir. Doktorunuzla Pap testini (Papanicolau smear olarak da bilinir) içeren jinekolojik muayene hakkýnda görüþünüz; bu test serviksteki kuþkulu hücre deðiþikliklerinin saptanmasýna yardýmcý olabilir.

Human Papilloma Virüs (HPV) Nedir?

HPV hem kadýnlarý hem de erkekleri etkileyen yaygýn bir virüstür. HPV'nin 100'den fazla farklý tipi vardýr. Belirli HPV tipleri ellerde ve ayaklarda yaygýn siðillere neden olur. HPV infeksiyonlarýnýn çoðu tipi herhangi bir belirti veya iþaret göstermez tedavisiz iyileþir.

Genital HPV olarak bilinen yaklaþýk 30 HPV tipi genital bölgeyi etkiler. Bazý tipler serviksin (rahim aðzý) çeperini oluþturan hücrelerin anormal hale gelmesine yol açabilir. Tedavi edilmediðinde bu anormal hücreler bazen kanser hücrelerine dönüþebilir. Diðer HPV tipleri  genital siðillere ve servikste (rahim aðzý) iyi huylu (anormal, kansere yol açmayan) deðiþikliklere neden olur.
HPV infeksiyonlarýnýn bu iki tipi de rutin jinekolojik muayenenin bir parçasýný oluþturan Pap testlerinde anormalliðe yol açabilir.

 

DOMUZ GRİBİ

Domuz gribi, A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda hastalığa yol açan viral bir hastalıktır. Hastalık ilk kez Meksika ve ABD’de görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.

 Bu virüse “ domuz gribi” denmesinin sebebi, domuzlar arasında görülen grip virüslerine çok benzediğinin gösterilmiş olmasıdır. Bu yeni virüs insan, domuz ve kuş virüslerinin bir karışımıdır.

 

Domuz gribinin belirtileri, insanlarda görülen grip belirtilerine benzerdir. Bunlar: 
Ateş, 
Öksürük, 
Boğaz ağrısı, 
Yaygın vücut ağrısı, 
Baş ağrısı, 
Üşüme ve 
Yorgunluk 
gibi belirtileri içermektedir. Bazı vakalarda kusma ve ishal de görülebilmektedir.